- SABANCI: “ ARAŞTIRMALAR, VERİLER VE GÜZEL ÖRNEKLER BİZİ DESTEKLİYOR. KADINLARI CESARETLENDİREN BİR ORTAM VAR. ARTIK DAHA HIZLI KOŞMALIYIZ”
- “GÜNÜMÜZDE DÜNYADAKİ EN KUVVETLİ ÜÇ TREND; İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, ŞEHİRLEŞME VE KADININ İŞ HAYATINA KATILIMI KONUSUDUR”
- “KADINLARIN ÜST YÖNETİMDE ETKİN OLARAK YER ALMASINA FIRSAT VEREN ŞİRKETLERDE; HEM KURUMSAL, HEM DE FİNANSAL PERFORMASTA, KRİTİK KARARLARIN KALİTESİNDE, YARATICILIKTA, İNOVASYONDA, ETİK DAVRANIŞLARDA OLUMLU ARTIŞ YAŞANDIĞI GÖRÜLÜYOR”
- “BAŞARI ODAKLI ORGANİZASYONLAR VE KADIN / ERKEK YÖNETİCİLER, KARARLARINDA BU UNSURU GÖZ ÖNÜNE ALMALILAR”
- “RÜZGAR BİZDEN YANA ESİYOR. HEDEFİMİZİ İYİ KOYMALIYIZ. HEDEF EŞİTLİK.”
Güler Sabancı, Turkcell tarafından üçüncüsü yapılan “Türkiye’yi Büyüten Kadınlar Buluşması”nın açılış konuşmasını yaptı. Sabancı konuşmasında Türkiye ve dünyada kadının iş hayatına katılımı konusunu ele aldı. 700’den fazla iş kadınına hitap ettiği konuşmasının sonunda Sabancı, sinema sanatçısı Filiz Akın’ın da aralarında bulunduğu katılımcılar tarafından ayakta alkışlandı.
Sabancı konuşmasında şunları kaydetti:
“Dünyayı etkileyecek, en önemli trendlerden biri;Kadınların iş gücüne katılımı... Belki izlemişsinizdir; CNN International'da yaptığım röportajda da söylemiştim; "Bu yüzyıl kadınların yüzyılı olacak!" Buna yürekten inanıyorum.
Aynen iklim değişimi, şehirleşme gibi; kadınların iş hayatına katılımı ve yükselişi önlenemez bir trenddir ancak diğer büyük değişimler gibi aynı zamanda sancıları olan bir süreç. Ama bu sürece ayak uyduranlar, bu sancıları başarıyla atlatanlar, rekabette öne geçeceklerdir.
Çok yol aldık, sizler bunun en güzel kanıtısınız. Ama bu yeterli değil. Yapacak çok işimiz var!
Google'a baktığımızda, kadın ve iş kelimelerinin ilk kez birlikte anılması 1900'lü yıllara denk geliyor. Nitekim, 1910 yılında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü olarak kabul ediliyor. Ancak dünyada kadınların uyanışından 1960'lara gelindiğinde bahsedebiliriz. Kadınların, iş gücüne katılımına ilişkin haklı talepleri, toplumda beklenen etkiyi yaratmaya ancak o zamanlar başlıyor.
1980/90'lar ise, potansiyellerini anlamaya/farketmeye başladıkları yıllar. Kadınların iş gücüne katılımının ekonomik büyümeyi desteklediği ortaya çıktı. Cinsiyet eşitliğinin önemine dair farkındalık arttı. Buna paralel devlet politikaları geliştirilmeye başlandı.
Benim uyanışım da işte o zaman başladı. İlk ve tek kadın olmak önce hoşunuza gidiyor. Ayrıcalık gibi geliyor. Sonra bu işte bir "sakatlık" veya "eksiklik" olduğunu farkediyorsunuz. Bunun böyle olmaması gerektiğine inanıp, çalışıyorsunuz.
Kadının rolü açısından son 10 - 20 yılı ise, farkına varılan ve kabul gören bu potansiyelin; değerlendirilmesi olarak tanımlayabiliriz. Dünya Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan Gender Gap Raporu, ilk kez 2006'da yayınlandı. Birleşmiş Milletler Kadın konularında çalışan ofisi UN Women'ı 2010'da kurdu. Bu örnekler bize değişimle ilgili ipuçları veriyor.
ABD İşçi İstatistikleri Kurumu'nun araştırmasına göre Amerika'da kadınların iş gücüne katılımı, 1960 yılında %40'ın altında iken, 2012 yılında bu oranı %57'ye çıkarılabilmişler. Yani; 52 yılda %40'tan %57'ye ulaşmış!
Neden Amerika'dan bahsediyorum? Amerika, eşitlik, demokrasi, kadın haklarının korunması, kadının ekonomiye katılımında örnek bir ülke.
FED'in raporlarına göre, Amerika Birleşik Devletleri'nde varlığın %51.3'ü halen kadınların elinde bulunuyor. (ve nihayet biliyorsunuz FED'in artık bir kadın başkanı var.) Bugün varlığın %51'ine sahip olan kadınların, 2020 yılında ise varlığın 2/3'üne sahip olacakları öngörülüyor. Bu artışın sebebi ise, kadınların uzun vadeli ve daha iyi kazandıran kararlar verebilmeleri olarak görülüyor!
Geçen sene New York'ta katıldığım "Women of the World" Konferası'nın açılışında amerika eski dışişleri bakanı Hillary Clinton'ı dinleme fırsatım oldu. Kadınların ekonomik güce bu denli ortak olabildiği, haklar ve eşitlikler konusunda örnek ülkelerden biri olan Amerika'da Hillary Clinton kadınların katılımı konusunda : "we have an unfinished business"! Yani; yarım kalmış bir işimiz var dedi.
Hukukun üstünlüğü ve demokrasinin bilinen en ilerisi olan, eşitliğin yaşam biçimi olarak yerleştiği ABD gibi gelişmiş bir ülkede bile, son 10 yıllara etkisi olan birisi olarak Hillary Clinton böyle söylüyor. Çünkü oranın da kendine özgü sorunları ve zorlukları var.
Yapılan araştırmalar ve tahminler Amerika'da 2020 yılına gelindiğinde kadının iş gücüne katılımında artış değil, %3'lük bir oranda düşüş yaşanacağını gösteriyor. Evet, Amerika'da varlığın büyük bir kısmı kadınların elinde. 10 yıl önce Fortune 500 şirketlerinin sekizinin CEO'su kadındı. Ama şimdi bu rakam 23.
Geçen yıl MIT'de enerji konusunda bir konferansın açılışını yaptım. Orada tartışılan en önemli konulardan biri mühendislik eğitimi alan kadınların yeterli olmaması ve bu sorunun nasıl aşılacağı idi…
Yani; Biz, kızlarımız en az 18 yaşına kadar okusun, evlenmesin diye uğraşırken; Onlar mühendis kadın sayısı artsın diye uğraşıyorlar. Onlar başlamışlar ama "daha tamamlanmamış işimiz var" diyorlar. Daha önlerinde yolları var…
Biz ise, birçok konuda daha yeni başlıyoruz. Bardağın bir dolu, Bir de boş tarafı var. Nereye baktığınız önemli. Ben dolu tarafına bakarak motive olan bir yapıya sahibim.
Dolayısıyla, bugüne kadar yapılanlardan cesaret alıyorum. Ayrıca Amerika'da gerçekleşenlere bakıyorum. Onlar başardılarsa, biz de yapabiliriz diyorum.
İlk iş olarak, hedefimizi, zirvemizi tespit edelim diyorum. Cesaretimizi korumamız, etkin ve hedeflere doğru çalışmamız gerekiyor.
Ancak dünyanın içinde bulunduğu iklim, bize yolculuğumuzu destekleyen şartlar sunuyor. Rüzgar bizden yana esiyor. Yelkenlerimizi şişirip, daha hızlı ilerleyebiliriz. Ancak, nereye gitmek istediğini bilmeyenler için hiçbir rüzgar doğru rüzgar değildir.
Biz eşitlik istiyoruz!
Eşit haklar, Eşit imkanlar, Eşit destekler istiyoruz!
Ama biz bu eşitliği hakederek almak istiyoruz.
Biz ayrıcalık istemiyoruz! Hakkımızı istiyoruz!
Sadece yasaların eşitlikten yana olmasının yeterli olmadığını biliyoruz. Uygulamalar, "mind-set", toplumun bakış açısı ve duruşu da belirleyici etkenler… Bu konuda hepimizin rolü var.
Bugün içinde bulunduğumuz koşullar daha iyiye doğru değişiyor ama yeterli değil.
- Türkiye, 2012 rakamlarına göre birleşmiş milletler toplumsal cinsiyet eşitsizliği endeksinde 68. Sırada.
-Dünya Ekonomi Forumu'nun 2013 yılında hazırladığı Gender Gap Raporu’na göre ise 136 ülke içinde 120.sırada yer alıyoruz.
-Türkiye'de 2012 yılı itibariyle kadınların iş gücüne katılım oranı %30.
Kadınlarımızın ekonomiye katılımı aslında Türkiye'nin geleceği için tam bir zorunluluk.
Bugün kadınların işgücüne katılımı %30. Erkeklerin ise %70; Bu ancak %75'e çıkabilir.
Dolayısıyla, Türkiye 2023 hedefleri için hamle yapacaksa, mutlaka kadınların çalışmaya katılım oranını artırmalıyız. Bunun için de kadınlarımızı eğiterek iş hayatına katılmaya hazırlamamız gerekiyor. Kadınlarımızın eğitimini iyi planlayarak, kalkınmaya katkısı olacak şekilde yönlendirmeliyiz.
Hatta daha açık söyleyeyim, kadınların daha çok ekonomik katılımı sağlanmazsa Türkiye'nin bu şartlarla, 2023 hedeflerini gerçekleştirmesi mümkün değil.
Ülkemizde iş dünyasında olduğu kadar, belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz, politikada da kadınların katılımının kısıtlı kaldığını üzülerek gözlemliyoruz.
Birleşmiş Milletlerin Kadınların Siyasete Katılım Raporu'na göre 96 ülke içinde 90. Sıradayız.
Aynı rapora göre, Mecliste temsil oranı dünya ortalamasında %20 olurken,
bizde %14. İskandinav ülkelerinde bu rakam %42, Amerika'da %22.6.
Yerel seçimler yaklaşırken, siyasi partilerin aday listeleri açıklanıyor. 4 bin 155 aday arasında kadın aday sayısı sadece 246. Bu rakamlar elbette yeterli değil. Ama pes etmeyelim. Bunu bir başlangıç olarak kabul edelim ve destekleyelim. Umuyorum ki, 2015'deki genel seçimlerde daha fazla kadın aday olsun.
Siyasete katılan kadınlarımızın sayıları az da olsa, "fark yaratmalarını" ve başarılı olmalarını; dolayısı ile arkasından gelen yeni nesillere yol açmalarını diliyorum. Bu alanda da dünya ortalamalarının üstüne çıkmayı hedeflemeliyiz.
Kendine güvenen, demokrat, özgür ve adil bir Türkiye'yi kadınlar olmadan gerçekleştiremeyiz. Cumhuriyet'in en önemli kazanımlarından, seçme ve seçilme hakkını dünyada ilk elde kadınlardan olduğumuzu unutmayalım. Bu hakkımıza sonuna kadar sahip çıkalım.
En son Davos'ta da konuşuldu. Özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde, sağlıklı bir demokrasinin gelişmesi için kadınların her alanda eşit konumlanması, katılımı çok önemli. Bunu başarabilen gelişmekte olan ülkeler, önümüzdeki 10-20 yılda fark atacaklar, rekabette öne geçecekler.
Ülkemizde de, bir çok ülkede olduğu gibi, cinsiyet eşitsizliği üzerine çok sayıda değerli çalışma yapılıyor. Bu durumu ölçmek, diğer ülke örnekleri ile karşılaştırma yapmak, şüphesiz ki iyileştirmenin başlangıcıdır. Her zaman söylerim: Ölçmediğimiz bir şeyi iyileştiremeyiz. Bu araştırmalar yolumuzu açacak. Artık kimseyi ikna etmek için zaman kaybetmeye gerek yok. Vakit kaybetmeden daha hızlı koşabiliriz.
Bu tabiki beraberinde kadınlarımızın donanımlarını artırmak için çaba göstermelerini de gerektiriyor.
Bardağın dolu tarafına bakacak olursak, AB komisyonu'nun OECD ve BRIC ülkelerinde yaptığı çalışmanın sonuçlarına göre, söz konusu ülkelerde kadın CEO'ların ortalaması %5'in altındayken, Finlandiya, Norveç ve Türkiye %12 ve üzeri oranlarla en fazla kadın CEO'ya sahip üç ülkedir. Bu gelişmeleri memnuniyetle karşılıyoruz.
Biraz önce de bahsettiğim gibi, benim bu konulara odaklanmam 80'ler ve 90'ların başıdır. İlk kez, şirketimizde çalışan kadınlarımızı motive etmek için bir rol model olarak konuşma yapar mısın? Teklifini '90'lı yılların başında Dupont şirketinden aldım. 30'lu yaşlarımda Kordsa'nın genel müdürlüğünü üstlenmiş ve sonrasında grup başkanlığı görevine gelmiştim. Beni ABD'ye Delaware'e davet ettiler.Yani; Türkiye'den önce yurtdışında deneyimlerimi paylaşmamı istediler. O zamanki yetkilerim ve sorumluluklarım ABD'deki şirketler için bile ilgi çekiciydi. Bugün Dupont'un başında, şirkete mühendis olarak girmiş ve en tepeye çıkmayı başarmış bir kadın CEO, Ellen Kullman var… 1802'de kurulan duport'ta ilk kez bir kadın CEO 2009'da göreve geliyor. İşte başta bahsettiğim trendin bir başka göstergesi… Bu konuşma bir başlangıç oldu. Daha sonra özellikle Türkiye'de ve yurtdışında bu tip toplantılara katılarak deneyimlerimi paylaştım.
Çünkü herşeyin başı "özgüven" elde etmek. Başaracağına inanmak, başaranları görmek, başaranları tanımak bu özgüveni artırıyor.
Araştırma sonuçları, kadınların çalışma hayatında olumlu etki yarattığını gösteriyor. Kadınların üst yönetimde etkin olarak yer almasına fırsat veren şirketlerde; hem kurumsal, hem de finansal performasta, kritik kararların kalitesinde, yaratıcılıkta, inovasyonda, etik davranışlarda olumlu artış yaşandığı görülüyor.
Dolayısıyla, iş hayatında kadının varlığı ve etkin olması aslında işin başarısı açısından önemli bir unsur. Başarı odaklı organizasyonlar ve kadın / erkek yöneticiler, kararlarında bu unsuru göz önüne almalılar.
İş hayatında bir başka gerçeklik de, dünyada kadınların toplam kazancı 13 trilyon dolar olurken harcama gücü ise 20 trilyon dolar. Yani; biz hanımlar buradan da anlaşıldığı gibi harcamayı seviyoruz: Ve harcamalar konusunda karar vericiyiz.
Dolayısıyla, tüketici olarak karar alma ve tüketim ekonomisini yönetme konusunda kadınların çok ciddi bir potansiyeli var. Amerika'da tüm satın alma kararlarının %85'ini kadınlar veriyor. Bu da ekonomide, çalışma hayatında kadınların ne kadar vazgeçilmez bir yeri olduğunu bir kez daha bize gösteriyor.
İçinde yaşadığımız çağa mobil çağ deniyor; Ve multi-tasking (aynı anda çok iş yapabilme becerisi) Yetkinliği yüksek olan kadınlar, bu çağdan hiç şüphesiz daha kolay yararlanıyorlar ve daha kolay yararlanacaklar.
Birleşmiş Milletlerin Kadını Güçlendirme İlkeleri'ne, tüm dünyadan 700'ün üzerinde CEO imza attı. Ne mutlu ki Türkiye'deki ilk imzacı biz olduk. Biliyorum ki, Turkcell de imzaladı. WEF gender task force kapsamında kurulan İş'te Eşitlik Platformu'nun 200'e yakın imzacısı var. Bu imzalar kağıt üzerinde kalmamalı, hayata geçirilmeli; Katılımı sağlamak için işe alımları, terfılerı; Yanı pıpelıne'ı takıp etmelısınız.
Sizlerle bizim rakamlarımızı paylaşmak isterim.
Sabancı Topluluğu'nda, kadın yöneticilerimizin oranını 2006'dan 2013 sonuna kadar geçen süreçte yüzde 23'ten yüzde 38'e yükselttik. Kadın çalışan oranımız genele baktığımızda %38 civarlarında olurken, yılın başından beri topluluk genelinde işe alınanların içindeki kadın oranı %40'ı yakaladı. 2013 yılında, müdür ve üzeri pozisyonlarda kadın çalışan oranımız %30'a ulaştı. Bu konu gündemimizdeki önceliğini koruyor.
Ülkemizde yapılan araştırmalar gösteriyor ki, bölgesel farklılıklar var. Biz, 40.yaşını kutladığımız Sabancı Vakfı ile bu alana odaklanıyoruz. 40 yıl önce babaannem Sadıka Sabancı'nın tüm mal varlığını bağışlamasıyla, yani; yine bir kadının öncülüğü ve iradesiyle kurulan vakfımız bu gün kadınlara katkı sağlamak, daha iyi koşullara ulaştırmak için çalışıyor. Vakfımız her zaman kız çocuklarının okullaşmasını önemsedi. Ankara'daki ilk kız yurdumuzu, Anadolu'daki kız çocuklarımızın Ankara'da gelip kalabilmeleri için 1984 yılında yaptık (döneminin en yüksek binalardandır).
2005 yılında Sabancı Vakfı için yeni strateji çalışması yaptık. Yeni stratejimizin açılımlarından biri, Hibe programımız oldu. Sivil toplum örgütlerine yol göstermek ve onları geliştirmek için çalışıyoruz.
Bu programda da önceliğimizi kadınlara yönelik çalışmalar yürüten stk'lara veriyoruz. Hem bilgi birikimimizi paylaşıyoruz, hem de maddi destek veriyoruz.
Yine Sabancı Vakfı olarak, 2006 yılından beri "Birleşmiş Milletler Kadınların İnsan Haklarının Geliştirilmesi Ortak Programı"nı yürütüyoruz.
Toplumsal kalkınma ve gelişme; ancak kamu,özel sektör ve sivil toplumun, birlikte ve etkin çalışmasıyla gerçekleşir. Buna dünyada başarı üçgeni diyorlar.
Biz işte bu sebeple, Ortak Programı Birleşmiş Milletler, İçişleri Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının işbirliği ile yürütüyoruz. 6 ilde tamamladık, 11 ilde devam ediyoruz.
Yaptığımız çalışmalar, yerel ve ulusal düzeyde kadın konusunu daha görünür kıldı ve başarılı sonuçlar verdi.Yönetimler tarafından kadın haklarını gözeten yeni genelgeler yayınlandı.
Ortak programın yeni döneminde; kamu harcamalarında toplumsal cinsiyet eşitliğinin dikkate alınmasını ve bunun kurumsallaşmasını sağlamak odak noktamız olacak.
Sabancı Vakfı diğer sivil toplum örgütleri ile birlikte, odaklanmış projeleriyle, iğneyle kuyu kazar gibi ama yılmadan başarılı sonuçlara ulaşıyor.
** örneğin yeniden okula kazandırılan kız çocukları..
** geleceğe umutla bakan, gayretle her şeye uzanan anneler..
** bilgisayar kursuna gelen kadınlarımız..
STK'lar ve bazen de tek başına bir STK gibi çalışan başarılı örnekler de görüyoruz. Bunları "Fark Yaratanlar" programında paylaşıyoruz.
Sabancı Topluluğu olarak bu ve benzeri çalışmaların tüm türkiye'de yaygınlaştırılması gerektiğine inanıyoruz.
Turkcell'in Kardelenleri gibi bir çok başarılı çalışma, birçok gönüllü kuruluş var. Şirketlerin sosyal sorumluluk anlaşıyla yaptıkları çalışmalar, sivil toplum örgütlerinin gelişimi bize umut veriyor. STK'ların sayıları gün geçtikçe artıyor. Büyük ve etkili projeler yapılıyor.
Araştırmalar var, ispatlar var ve güzel örnekler var. Artık hepimizi cesaretlendiren bir ortam var. Bundan faydalanmalı ve vakit kaybetmemeliyiz. Daha hızlı koşmalıyız.
Hedefimiz Himalayalara çıkmak. Bu işin zirvesini hedef almalıyız. Ama unutmayın Himalayalar küçük tepelerden oluşur. Dolayısıyla, her küçük tepe için hedef koyup ona göre hazırlanıp, adım adım bu tepeleri tırmanmalıyız.
Bütün araştırmalar, bütün veriler, daha iyi bir dünya, daha iyi bir demokrasi ve daha iyi bir gelecek için kadınlara ve onların katılımına ihtiyaç olduğunu gösteriyor.
Kadınların katılımı artmadan daha iyi bir dünya gerçekleşemeyecek. Bunu biliyoruz.
Bu değişim hepimize; büyüyen bir dünyada, daha kaliteli bir demokrasi ve
daha kaliteli bir yaşam olarak geri dönecek!
Sözlerime son vermeden önce, sizlere başarı için bana çok faydalı olan 3 kuralı paylaşarak konuşmamı bitirmek istiyorum:
Birincisi: Pes etmeyin. Yılmak yok! İş hayatı zordur, kadınlar için daha da zordur. Bunu böyle kabul edin. Bunun için sızlanmayın. Çalışın ve sabredin. Sebat edin. Yerinizde sıkı durun. Ayaklarınızı yere iyi basın.
İkincisi: İnsanlara uzanın. Yardım isteyin. Akıl isteyin, danışın. Hiç utanmak yok, hassas olmak yok. Soru sorun. Bundan çekinmeyin çünkü önemli olan doğru sonuca ulaşmaktır. Doğru işi başarmaktır.
Üçüncüsü: En zor şartlarda bile zorlansanız da, sıkılsanız da, dişlerinizi sıkıp gülümsemeye devam edin!