- LES ECHOS: “GÜLER SABANCI: TÜRK İMPARATORLUĞUNUN BAŞINDAKİ KADIN”
- “ÇAĞDAŞ TÜRKİYE İÇİN BİR SİMGE SEÇMEK GEREKSEYDİ, BU GÜLER SABANCI OLURDU”
Fransa’nın etkin ekonomi gazetesi Les Echos, “Yeni Fatihler” adlı yazı dizisinde Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı’nın portresine tam sayfa olarak yer verdi. Huguette Meunier tarafından kaleme alınan yazıda Sabancı, iş hayatındaki başarılarından, sosyal sorumluluk çalışmalarına, çok yönlü olarak anlatıldı.
“Çağdaş Türkiye için bir simge seçmek gerekseydi, bu Güler Sabancı olurdu” şeklinde başlayan yazıda, Güler Sabancı için “Forbes tarafından dünyanın en güçlü 65. kadını (Yunan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyannis’in hemen önünde) ve Financial Times’a göre 10 etkili kadından biri” deniyor ve Sabancı’nın modernizmi bir kenara bırakan bir Türkiye fikrini tamamen reddettiğinin altı çiziliyor.
Sabancı için “Çoğunluğu müslüman ve erkek egemen olarak algılanan bir toplumda, yükselen bir ekonomide, başarılara bağımlı bir iş kadını olarak, en iyi okullarda eğitim almış ve küreselleşen ekonomi içerisinde kendisini rahat hisseden, yeni Türk işletme patronlarını simgeliyor” ifadesi kullanıldı.
Güler Sabancı’nın Avrupa Birliği’ne verdiği öneme de değinilen yazıda “Türkiye’nin Avrupa Birliğine üye olması için çaba sarf etmekte ve bütün gerekli demokratik önlemleri desteklemektedir” denildi. Genel seçimlerle ilgili olarak ise Güler Sabancı için “22 temmuz milletvekili seçimleri ona hak vermiştir. Onun için, Türk demokrasisi daima canlıdır. Türkiye’de kadınlar 1934 yılından beri oy kullanmaktadır, yani Türklerin hatırlatmayı pek sevdiği gibi, Fransa’dan 10 yıl önce ve Atatürk tarafından seksen yıldan fazla bir süre önce getirilmiş olan laiklik ilkesi, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tarafından tehlikeye sokulmamaktadır” yorumu yapıldı.
- Pragmatik ve ölçülü risk....
Yazıda şöyle denildi:”Güler Sabancı, güçlü bir kişiliğe sahip Hacı Ömer Sabancı’nın torunlarının en büyüğü. Hacı Ömer Sabancı, Adana’da önce pamuk toplayıcısı olarak çalışıyor ve daha sonra küçük bir ticarethane, bir tekstil fabrikası kuruyor. Güler Sabancı, herhalde, pragmatikliğini ve ölçülü risk anlayışını bu müteşebbis büyükbabadan almış olmalı. Küçük kız torunu, aile fabrikasını ziyaret ettiğinde büyükbabasının şöyle dediğini hatırlıyor : « Sen büyüyeceksin, kendi otomobilini kullanacaksın, fabrikada çalışacaksın ve pantolon giyeceksin. » Daha çok geleneksel ve muhafazakar olan bir bölgede pek de sıradan olmayan bir söylem !
1978’de, Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olarak işe başladığında aynı farklılık hakim ; gerçekten de, ilk bakışta genç bir kadın için pek de çekici olmayan bir sektörde, lastik şirketi Lassa’da işe başlıyor. Burada ilk deneyimlerini ediniyor ve iç güçlükleri daha iyi kavrayabilmek için, üretimin bütün safhalarında görev alıyor. Biraz da mizahla karışık olarak, Güler Sabancı, başlangıçta çekici gibi gözükmeyen bir seçimi açıklıyor: “Lastikler, otomobillerin ayakkabıları değil midir ve çok sevdiğini itiraf ettiği ayakkabılar aslında oldukça dişi bir aksesuar değil midir ?” Bu ilk deneyim, ona özellikle, geleceğin teknolojileriyle içli dışlı olma ve bir Japon ortakla, yani Bridgestone’la işbirliğinin ne anlama geldiğini kavrama imkanını veriyor. Mantıklı bir süreç içerisinde, daha sonrasında, fabrikası İstanbul’un biraz doğusunda, İzmit körfezinin yakınında bulunan, lastiklerin güçlendirilmesi ile yükümlü ünite olan Kordsa’ya geçiyor.”
-Sabancı Topluluğu Hakkında...
Sabancı Topluluğu’nun, “Toplam 52.000 çalışan, bankacılık, sigortacılık, kimya, otomotiv, lastik sanayii, tekstil, gıda, dağıtım, enerji gibi çok çeşitli alanlarda pek çok sayıda bağlı şirket ve 12 milyar dolardan fazla bir ciro” şeklinde tanımlandığı yazıda Güler Sabancı’nın, Türkiye’yi Akdeniz’in Çin’i olarak değerlendirdiği ifade edilirken, Türkiye ekonomisinin geleceğine olan inancıyla, grubunun stratejisini, faaliyet alanlarını daraltmak şeklinde saptadığı belirtildi. Sabancı’nın grubun başına geldiğinde 8 olan faaliyet alanlarının sayısı, 7’ye indirdiğine de değinilen yazıda, Sabancı’nın bazı faaliyet alanlarında daha da güçlenmesini ve konsolide olmasını sağlamak üzere, bu sayıyı daha da sınırlı tutmak istediği de vurgulandı.
Güler Sabancı’nın sanayiye verdiği önem ise “Endüstrinin bu çekiciliği onun için hala sürüyor. Bugün, finans hizmetlerinin, grubun kârının dörtte üçünü sağlamasına rağmen (Akbank, Türk piyasasındaki en sağlam ve en güvenilir bankalardan bir olarak değerlendirilmekte), sanayi sektörünün payını daha da artırmaya karar veriyor. Onun için, gelecek hala endüstride. Orta Avrupa ülkelerinin (Romanya, Bulgaristan, Ukrayna) yeni pazarları ona, özellikle elektronik perakendeciliği ve otomotiv alanında gelecek vaat ediyor. Ayrıca, Avusturyalılar’la yaptığı ortaklık sayesinde enerji sektöründe de gelecek görüyor” şeklinde anlatıldı.
Sabancı’nın yabancı ortaklıklarına da değinilen yazıda, “Gerçekten de, ortaklık, yeni pazarlarda atılım yapmak için kullanmayı en çok sevdiği yollardan biri. Carrefour, Philip Morris, Toyota veya Verbund, bu işbirliklerinin en pırıltılı markaları arasında sayılıyor” denildi.
-“Sabancı Üniversitesi Zengin Okulu Değil”...
Güler Sabancı’nın sosyal sorumluluk projelerine verdiği önemin de vurgulandığı yazıda, “Modern bir girişimcinin yurttaşlık görevlerinden uzak kalamayacağının bilincinde olarak, Güler Sabancı, insancıl yönüyle de eğitim ve kültür faaliyetlerine de önem vermektedir. Bu önemin en büyük göstergesi 1999’da kurulmuş, 135 hektarlık Amerikan tipi bir kampüste 2.700’den fazla öğrenciyi barındıran ve dışa açık bir eğitim sunan Sabancı Üniversitesi’dir. Ermeni sorunu burada serbestçe tartışılmaktadır. Zenginler için bir üniversite mi? Hayır, çünkü, öğrencilerin % 40’ı, kapasiteleri ve motivasyonları dolayısıyla seçilmiş ve ulusun gelecekteki yönetici kadrolarını oluşturacak olan, burslu öğrencilerdir. Sosyal sorumluluğa verilen önemin bir diğer göstergesi ise, 1974’ten beri grubun kâr amacı gütmeyen faaliyetlerini yöneten bir vakıf olan Sabancı Vakfı’dır. Kaynakları, grubun üyelerinin bağışlarından ve kârlar üzerinden yapılan kesintilerden oluşmakta ve gençler için yurtlara, spor tesislerine, hastanelere aktarılmaktadır” ifadeleri kullanıldı.
- Sabancı Müzesi...
Yazıda Sabancı Müzesi için ise “Bu, güzel bir doğu koleksiyonunu barındıran ve ayrıca büyük başarı kazanan prestijli sergilerin açıldığı, boğazın kıyısında korunmuş bir ortamda, Atlı Köşk’te bulunan Sakıp Sabancı Müzesi”dir (bir diğer enerjik kadın olan Nazan Ölçer tarafından yönetilmektedir). Başarısı en iyimser tahminlerin bile kat kat üstünde olmuş Picasso ve Rodin sergilerinden sonra, müze, son olarak Louvre müzesi ile bir proje gerçekleştirmiş ve 2000 yılında Paris’te, Sakıp Sabancı koleksiyonuna ait Osmanlı el yazmalarını sergilemiştir. Son sergi, Louvre müzesi tarafından ödünç verilecek yaklaşık 200 İslam eserinin Şubat-Mayıs 2008 tarihinde sergilenmesi olacak ve bu sergi, “İstanbul, İsfahan, Delhi, İslam İmparatorlukları, 15.-18. asırlar” adını taşıyacaktır. Diğer bir işbirliği: Lizbon’daki Gülbenkyan Vakfı, bu yaz, Sabancı’dan gelen Osmanlı el yazmalarını, seramiklerini ve kitaplarını sergilemektedir. İstanbullu bir Ermeni’nin kurmuş olduğu bir müze ile bu işbirliği, fikir ve düşünce özgürlüğü havasını en iyi şekilde tasvir etmektedir” sözleriyle anlatıldı.